NET TÜRK - YARSAV Kurucu Başkanı Ömer Faruk Eminağaoğlu yazdı: İstanbul büyükşehir belediye başkanlığı seçimleri ve ortaya çıkan gerçekler.

AKP’nin tek amacı

AKP, itiraz adı altında her yola ve önüne gelen her seçim kuruluna başvuruyor. Tek amacı var, itiraz yoluyla, eğer bu yolla olmazsa da bir ileri aşamada söz konusu edeceği her türlü iptal başvurularından ne olursa olsun mutlaka sonuç almak...

AKP’nin tek gündemi

Sandık sonuçlarına itiraz eden AKP, buradan beklediği sonuçları alamayınca ilçe seçim sonuçlarına itiraz konusunu gündemine aldı. İstanbul'da herhangi bir ilçede seçim sonuçlarının iptali durumunun büyükşehir belediye başkanlığı seçim sonuçlarını doğrudan etkileyeceği düşüncesinden hareketle, ne olursa olsun yapacağı ve YSK'ya bile taşıyacağını düşündüğü, hukuku dolanan böyle bir itiraz yolu ile İstanbul'daki herhangi bir ilçe seçim sonuçları üzerinden il seçimlerinin iptali böylece AKP'nin tek gündemi durumuna geldi...

AKP'nin gündeminin böyle olması, bu gündemin hukuksal olmasından değil, AKP'nin kendisine meşruiyet zemini arama ve yaratma arayışlarından kaynaklanıyor.

İtirazlar, mazbata verilmesine engel değil

Seçim Yasası son derece açık hükümler içeriyor. İtirazlar ve karara bağlanma “süreleri” sonrası birleştirme tutanakları konusu düzenleniyor. Sonrada mazbatanın (yani seçilme durumunu gösteren tutanağın) verilmesi gerekiyor. Seçim iş ve işlemleri, itirazlara rağmen devam eden iş ve işlemler olup, itirazların varlığı seçim iş ve işlemlerinin yürütülmesini durdurmuyor.

Seçim Yasası’nın örneğin 14/9, 100/1, 118 ve izleyen maddelerde itirazların, işleyen süreci durdurmayacağı açıkça öngörülüyor. Bu nedenle, mazbatanın verilme durumu açıkça öngörülüyor. Bu nedenle itirazların sonucu beklenilmeksizin mazbata verilmesi gerekiyor.

İtiraz adı altındaki her başvuruda torbalar açılamaz.

İtiraz adı altındaki her türlü başvuruda torbalar açılıp inceleme yapılamıyor. Yapılan başvurularda Seçim Yasasının 112/2 nci maddesinde belirtildiği üzere ancak somut kanıt ve gerekçe gösterilmiş ise torbalar açılıp inceleme yapılabiliyor.

Yasada, somut kanıt ve gerekçe içermeyen itirazların ise “incelenmeden yani torbalar açılmadan” reddedilmesi gerektiği belirtiliyor. Bu kural, soyut itirazlar yolu dolanılarak torbaların açılmaması ve bu yolla torbaların içine müdahale edilmemesi anlamını taşıyor.

İtiraz adı altında seçimlere müdahale edilmiştir.

Yaşananlara baktığımızda soyut itirazlar nedeniyle torbalar açılmadan reddedilmesi gereken bu itirazda torbalar açılmıştır ki, bu durum hukuk dolanılarak açıkça seçim sonuçlarına müdahale edilmesi demektir. Seçim sonuçlarının tanınmaması yolunda da her gün adım adım ilerlenmektedir.

Torbalar açılmadan reddi gereken itirazlar, soyut olan itirazlardır.

Soyut itirazlar için örnek vermek gerekirse, bir sandıkta geçersiz oyların bulunduğu ve o oyların kendine ait olduğu ya da sandığın yeniden sayılması yolundaki yine kendi oylarının geçersiz sayıldığı veya rakiplerine yazılmaması gereken oyların yazıldığı gibi itirazlar soyut itirazlardır. Gerekçe ve kanıt gösterilmeyen itirazlar soyut itirazlardır. Soyut itirazlar, torbalar açılmadan reddi gereken itirazlardır.

Her türlü kararlar her zaman ve her koşulda mutlaka YSK önüne gelemez.

YSK seçimlerin doğruluk ve dürüstlük içinde yönetimi için gereken önlemleri almak, gereken kararları vermekle görevlidir. YSK önüne hangi karar ve başvuruların nasıl geleceği yasada bellidir. YSK kendisini, seçimlerle ilgili her konudaki her kararı her durumda ve her zaman inceler duruma sokmuştur ki, bu durum yasaya ve hukuka açıkça aykırıdır.

Seçim hukukunda YSK kararlarıyla kabul edilen “tam kanunsuzluk” nedenleri, süreye bağlı olmaksızın incelenebilen ve Seçim Yasası’nın 130/5 inci maddesindeki nedenlerle ilgilidir. Bu durumun İstanbul seçimleri ile bir ilgisi bulunmamaktadır. Seçmen kütükleri ve sandık seçmen listeleri ise yine Seçim Yasası’nın 130/3 üncü maddesindeki süreye bağlı olarak yapılabilen, “olağanüstü itiraz” konusu ile uzaktan yakından ilgisi olmayan bir konudur. Seçmen kütükleri ve sandık seçmen listeleri, askıya çıkıp kesinleşen, kesinleştikten sonra nasıl incelenebileceği açıkça öngörülen, o aşamadan sonra bir daha tartışmaya açılamayan ve seçimde bağlayıcı olarak dayanılan listelerdir.

Seçmen tutanaklarının seçimlerden günlerce önce kesinleşmesi ayrıca gözetildiğinde, bu konunun olağanüstü itirazla uzaktan yakından bir ilgisi bulunmamaktadır. AKP, yasadaki kavramları nasıl kullanabilirim telaşı içinde, her kavramın amacına bakmadan, o kavramı cımbızla çekip almak ve kullanmak, YSK’yı beklentileri doğrultusunda karar vermeye mecbur bırakmaya çalışmaktadır.

YSK, varlık nedenine aykırı işlemler yapmamalı

Seçimlerin doğruluk ve dürüstlük içinde yönetimi için, seçimler yargı organlarının ve bu bağlamda YSK'nın yönetim ve denetiminde yapılmaktadır. Yasalarda bir değişiklik olmamasına rağmen baktığımızda gerek YSK'nın gerek seçim kurullarının kararlarındaki istikrarın ortadan kalktığını görüyoruz. Bu durum başta YSK olmak üzere seçimlerde yönetim ve denetim yapan organların amacından uzaklaştığını gösteriyor.

Mazbatanın verilmesi başvurusu yerinde bir başvurudur.

Yaşananlara ve seçim güvencesinin düzeyine bakılınca, seçim sonuçları karşısında İstanbul büyükşehir belediyesi konusundaki mazbatanın, seçimi kazanan kişi tarafından istenmeden verilmeyeceği görülüyor. Bu nedenle mazbatanın verilmesi yolundaki başvuru yerinde bir başvurudur. Yaşananlar karşısında hakedilmiş bir mazbatayı almak için başvurmak gerekmiştir. Bunun için de mazbatanın verilmesini, hazırlanmamış ise hazırlanmasını istemek ve bu başvuruyu yapmak elbette yerinde ve hukuksaldır.

Mazbata konusunda kişi ve partilere göre farklı tutum sergilenmemelidir.

İstanbul’daki geçmiş yerel seçimlerdeki mazbataların verilmesine baktığımızda, bir hafta gibi bir sürenin aşılmadığı görülmektedir. Binali Yıldırım acaba bir oy farkla bile önde olsa idi acaba mazbata verilmemezlik edilir miydi... Seçim sistemi nedeniyle aradaki oy farkına bakılmadan, bir oy bile fazla olsa, en fazla oyu alan, çoğunluk oyu alan kişi belediye başkanı seçilmektedir.

Bu nedenle itiraz sürecine bakılmadan mazbatalar da verilmelidir. İstanbul seçimleri ile darbenin siyasi ayağı bir kez daha ortaya çıkmıştır.

İstanbul'da seçim sonuçları ortaya çıkmıştır.

Seçimler mevcut yasal sisteme göre ideal bir sistemde olmamasına rağmen demokratik ortamda yapılmıştır. Bu sonuçlara göre halkın iradesi bilinmektedir. Halkın ortaya çıkan bu iradesini yani seçim sonuçlarını tanımamak demek demokrasinin dışına çıkmak demektir. İktidarın İstanbul'dan beslendiğini de düşünürsek, AKP'nin İstanbul'da seçim sonuçlarını tanımaması ve demokrasinin dışına çıkması demek, iktidar gücünü kullanarak iktidarda kalabilmek için demokratik hukuk düzenine, anayasal düzene darbe yapması, darbeye teşebbüs etmesi demektir. Bu da bu vesileyle yine bir darbenin siyasi ayağının bir kez daha ortaya çıkması demektir.

YSK’nın görev süresinin AKP çoğunluğu tarafından çıkarılan yasa ile uzatılması, seçim güvenliğine aykırıdır.

YSK’nın 2019 yılında görev süresi dolan başkanı ve yine 2019 yılında görev süresi dolan üyelerinin görev süreleri yasa ile uzatılmıştır. YSK'nın, oluşumu ve görevleri Anayasa'da, bu konular yanında YSK’nın görev süresi ise yasada düzenlenmektedir. Anayasa’da açıkça YSK’nın görev süresine yer verilmemiştir. Diğer seçim kurullarının görevleri Anayasa'da, bu seçim kurulları ile ilgili bu konu yanında bu kurulların oluşum ve görev süreleri ise yasada düzenlenmektedir.

Uzatılan görevi nedeniyle varlığı tartışmalı YSK işbaşındadır.

Seçim Yasalarında yapılan değişiklikler, “ister Anayasa'ya uygun olsun isterse henüz iptal edilmemiş olması nedeniyle Anayasa'ya aykırı olsun”, seçimlere bir yıl kala yapılan bu değişiklikler yürürlükte olsalar da, Anayasa'nın 67/son maddesi uyarınca o bir yıl içindeki seçimlerde uygulanamıyor.

YSK başkanı ve bazı üyelerinin görev süresi 2019 yılında sona ermesine rağmen TBMM'de AKP çoğunluğu ile çıkarılan bir yasa ile bu kişilerin görev süreleri uzatılmış, 2019 yılındaki seçimleri özellikle bu kişilerin yönetmeleri amaçlanmıştır. Oysa Anayasa'nın anılan kuralı karşısında Anayasa'ya uygun da olsa aykırı da olsa, seçim yasasına ilişkin böyle bir düzenlemenin, 2019 yılı içinde uygulanmaması gerekmekte iken, bu Anayasa kuralı görmezden gelinmiştir.

Bu nedenle YSK'daki boşalan yerlere seçim yapılması gerektiği, bu kapsamdaki kişilerin görev süresinin dolduğu ve anılan süreden sonra işlem yapmamaları yolunda tarafımca yapılan ilk başvuru YSK tarafından oybirliği ile reddedilmiş, ikinci yaptığım başvuru (bir karşı oyla) oy çokluğu ile reddedilmiş, HKP tarafından yapılan başvuru ise YSK tarafından bu sefer (iki karşı oy söz konusu olarak) oy çokluğu ile reddedilmiştir.

Hukuksal olarak hiçbir tartışma olmayan böyle bir konuda bile, bu kadar kısa süre içinde aynı konuda YSK üyelerinin verdiği bu üç ayrı karardaki üç farklı oy oranı, YSK’nın bile böyle bir konuda bile kafasının karmakarışık iken görevine devam ettiğini göstermektedir.

YSK’daki bu kapsamdaki kişilerin görevinin süre dolmakla kendiliğinden son bulacağı, bu nedenle seçilen üyelerin seçildiği kaynağa göre, onları YSK’ya seçen Yargıtay ve Danıştay tarafından o kişilerin yerine seçim yapılması yolundaki başvurum ise, bu yüksek mahkeme genel kurulları gündemine alınmadan, anılan yüksek mahkeme yönetim organlarınca reddedilmiştir. Bu durum, 2010 sonrası Anayasa değişiklikleri ile yüksek mahkemelerin yargıdann olabildiğince uzaklaştığının da açık bir ifadesidir. Yaşananlar hatırlanınca, seçim güvenliğini ortaya koymak ve tarih önünde sorumluluk gereği, YSK’nın tüm üyelerinin veya imzalarına bağlı kalarak en azından o iki YSK üyenin YSK'dan istifaları gerekmektedir.

Binali Yıldırım’dan ve AYM’den tarihe geçen söylem ve kararlar

Hatırlanacak olursa Binali Yıldırım TBMM Başkanı iken büyükşehir belediye başkanlığı adaylığı gündeme geldiğinde, bu adaylığın siyasi faaliyet kapsamında kalması nedeniyle TBMM başkanının tarafsızlığı hükümleri ile bağdaşmaması karşısında yerel seçimlerde adaylık için TBMM başkanlığından Anayasa’nın 94/son, SPY’nın 24 üncü maddesindeki açık hükümleri uyarınca mutlaka istifası gerektiği dillendirildiğinde, TBMM başkanlığından istifa etmek istemeyen Binali Yıldırım bunun için, “seçim ve dolayısıyla adaylık siyasi faaliyet değildir” yolunda açıklama yapmış, sonunda Anayasa ve SPY’deki açık hükümler uyarınca bu görevinden istifa etmek durumunda kalmış, bu sözü ise demokrasi kültür düzeyi yönünden belleklerde de iz bırakmıştır.

Bu bağlamda YSK başkan ve üyelerinin görev süresini uzatan yasanın Anayasa'ya aykırı olduğu yolunda CHP tarafından açılan davada AYM, 26.3.2019 tarihli resmi gazetede yayınlanan 14.3.2019 tarih ve 14/16 sayılı kararında bu kuralın anayasaya aykırı olmadığını belirtip davayı reddetmiştir. Bir düzenlemenin Anayasa'nın 67/son maddesi kapsamında kalması durumu, yani seçimlere bir yıl kala seçim yasalarına ilişkin bir değişiklik durumu, (Anayasa 90/son maddesindeki düzenlemeden bile öte) o düzenlemenin asla iptal nedeni değil o düzenlemenin sadece o seçimlerde uygulanmaması nedenidir. Konu, iptal değil uygulanamama konusudur. Anayasa da bu konuyu açıkça böyle düzenlemektedir. Anayasa’nın 67/son maddesi kapsamında kalan yürürlükteki bir düzenleme, o bir yıl sonrasında yürürlükte ise kuşkusuz yine uygulanacak bir düzenlemedir.

YSK’nın görev süresine ilişkin düzenleme, Anayasa’nın diğer hükümlerine aykırı olsa da, bu düzenlemeyi anayasaya aykırı bulmayan AYM, her nedense önündeki dava ve karar sınırlarını ayrıca aşarak, bu düzenlemenin,(özellikle kararının 15 no.lu paragrafında) Anayasa’nın 67/son maddesi kapsamı dışında da kaldığını da belirterek, bu YSK’nın oluşumu ve görev başında kalmasına, bu YSK tarafından 2019 yılındaki seçimlerin yönetilmesine yönelik YSK’nın oluşum ve alacağı kararları hakkında açılacak davaların da önünü kesme gibi bir irade sergileme gereği duymuştur. AYM’nin hukuksal olmayan ve red kararını aşan bu yorumu, YSK’nın mevcut durumu için meşruiyet zemini yaratma yolundaki hukuku dolanan bir yorumdur. AYM kararında ayrıca, YSK'daki görev süresini uzatma durumunun, “seçim yasalarına ilişkin hüküm sayılamayacağını”, bu nedenle yapılan düzenlemenin Anayasa’nın 67/son maddesi kapsamı dışında kaldığını da özellikle ifade etmiştir.

AYM’nin sakınca görmediği bir konuda, örneğin çıkacak bir yasa ile görev süresini uzatmak bir yana ertesi gün seçim kurularının görev süresi sona erdirilse, bu durumda seçim güvenliğinden söz edilebilir mi? Böyle bir durum bu yönden bile nasıl olurda hukuk içinde görülebilir… AYM de, kararında yer alan, Anayasa'nın 67/son maddesindeki "seçim yasalarında yapılacak değişiklikler kavramı içine YSK'nın görev süresinin girmeyeceği, YSK'nın görev süresinin seçim yasaları ile ilgili bir konu olmadığı yorumuyla, Binali Yıldırım’ın söylemi gibi belleklerde iz bırakmıştır. 2010 Anayasa değişikliği sonrası ortaya çıkan yüksek yargı, bu konuda da hukuku görmezden gelerek AKP'nin beklentilerinin dışına çıkmamıştır.

AKP’nin, saymakla bitmeyen planlarla girdiği bir seçim.

AKP bu seçimlere demokrasi gereği değil, kendini kazandı ilan etmek ve meşru göstermek amacıyla girdiğini yaptığı işlemlerle ortaya koymaktadır.

AKP, hiç bir koşulda seçimleri kaybetmemek, her koşulda kendini kazandı göstermek amaç ve düşüncesiyle seçimlere girmiştir. Bir diğer ifadeyle kaybedeceği değil kendini kazandı göstereceği seçimlere girmiştir. Bunun için her türlü planı da yapmıştır. Bu bağlamda B planı, kendisinin önüne çıkan engelleri kaldırdığını bildiği bir YSK'nın görev süresini uzatmak olmuştur. Amacı mutlaka kendini iktidar yapan İstanbul seçimlerini kaybetmemek olunca planları bununla da bitmemiştir. C planı olarak itiraz yollarını dolanarak kendini meşru zeminde gösterip ciddi biçimde seçim ve sandık sonuçlarına müdahaleye koyulmuştur. Yine diğer planlar bağlamında Erdoğan'ın, İmamoğlu'nun aldığı oy farkını küçümseyerek, bu kadar oy farkı ile seçim mi kazanılır beyanı ayrı bir planın hazırlanma kurgusunu göstermektedir.

Oysa Erdoğan, İmamoğlu'nun aldığı oyun yarısı oranında oy alarak 1994 yılında seçildiğini, daha geçen yıl Cumhurbaşkanlığı seçimi ilk turunda da çıtayı ancak aştığını en iyi kendisi bilmektedir. Büyükçekmece üzerinden yapılan ise kuşkusuz seçimlerinin sonucuna yönelik hukuk içinde olmayan ancak özel bir kurgudur. Planları ve adımları ayrıca hazırlıklarını saymakla bitmemektedir. Ne ilginçtir ki, bu tutum içinde olan, sandık sonuçlarına müdahale anlamında demediğini bırakmayan AKP nedense torbalara sahiplenme yolunda bir irade ise sergilememektedir...

CHP’nin mazbata verilmemesi karşısında duruş ve kararlılığı

Ekrem İmamoğlu, CHP’nin ve CHP İl örgütünün ve ittifakın, CHP’lilerin, İstanbulluların, hukuk ve demokrasiye bağlı olanların, karanlığa dur diyenlerin, günlerdir demokrasi nöbeti içinde, sandıklara, sonuçlara ve torbalara sahip çıkma yolundaki duruş, kararlılık ve emeği yadsınamaz. İl başkanlarının toplanması da önemlidir.

Mazbatanın istenilmesi başvurusu yerinde olup, vermeyenlerin sorumluluğu söz konusu olacaktır.

CHP örgütünce, mazbatanın istenilmesi yolundaki başvuru yerinde bir başvurudur. Aksi durumda mazbatayı vermeyenlerin disiplin, cezai ve hukuki sorumluluğu ortaya çıkacaktır. İçişleri Bakanlığı,

Adalet Bakanlığı ve YSK eşgüdümü içindeki Büyükçekmece işlemleri

İçişleri Bakanlığı mülkiye müfettişliğince, yine Büyükçekmece Cumhuriyet Başsavcılığı tarafından yürütülen işlemler nedeniyle, Büyükçekmece’de seçmen olmayanların seçmen kaydedildiği yolunda kolluk işlemleri yapılmaktadır. Bu durum, savcılık, Adalet Bakanlığı ve İçişleri Bakanlığı yoluyla doğrudan seçim sonuçlarına müdahale ve YSK için de bu duruma zemin yaratmak, YSK’ya göstermelik kanıt toplamak, bulmak, buluşturmak telaşı içine girmek demektir. Seçim sonuçlarını tanımamak demektir. Yapılan işlemleri hukuk dolanılarak seçime müdahale için meşru göstermek, hukukun dışına çıkılarak her durumda İstanbul İl seçimlerini iptal koşullarını hazırlamak demektir. O zaman sormalı, böyle bir durum var ise İstanbul’da neden seçim yapıldı… AKP’nin kaybettiği ortaya çıkınca mı bu durum ayrıntılarıyla dillendirilmeye başlandı ve önem kazandı…

İçişleri Bakanlığı seçimlere müdahale anlamında bir kurgu hazırlamış ve bir kenarda tutmuştur. Böyle bir kurguya alet olunmamalıdır. YSK, önündeki dosya içeriğine karar veren bir organdır. Büyükçekmece konusunun seçmen kütükleri ile ilgili olması ve seçmen listelerinin sürecin kesinleşmesi nedeniyle doğrudan reddetmesi gerekirken, İçişleri Bakanlığı ve savcılık işlemleri sonucunu beklemeye koyulması ve ötelemesi, YSK’nın kendi varlık nedenini ihlal etmesi, seçim güvenliğini yok etmesi demektir. YSK’nın böyle bir görevi yoktur. Bu doğrultuda YSK’nın geçmişte sayısız kararları vardır. İstanbul neden önemlidir? AKP, iktidarını kaybetmemek istememektedir. İstanbul üzerinden iktidar olan AKP, İstanbul üzerinden iktidardan olacağını görmüştür. Bunun için başvurmayacağı yol bulunmamaktadır. AKP’te hukuk tanımadan her yola başvurmaktadır. İçişleri Bakanlığı’nın ve bu konuda savcılık işlemleri yine YSK kararları konusunda hukuk ve demokrasi içinde gerekli adımlar atılmalıdır. AKP, bu durumu da fırsat bilerek kaos çıkarmaya yönelik ayrı bir planı da kuşkusuz söz konusudur. Ancak hukuk ve demokrasi mücadelesi sonuna kadar sürdürülmelidir.

CHP genel merkezinin B planı

Kesinleşen seçmen listeleri konu edilerek seçimlere müdahale amaçlı işlemler ve soruşturmalar başlatılması, açılmayacak torbaların açılması, verilmesi gereken mazbatanın verilmesinin ötelenmesi karşısında, CHP'nin ve genel merkezin de bir B planıyla, hukuk ve demokrasi içindeki birden çok adımla ortaya çıkması gerekmektedir.

Bu bağlamda il başkanlarının dışında, tüm belediye başkanları ve milletvekilerinin katılımı ile CHP genel başkanı, yerli ve yabancı basın önünde, iktidarın demokratik seçim sonuçlarını tanımadığını açıklamalıdır.

CHP genel başkanı, bu duruma yol açan YSK başkan ve üyelerini de istifaya davet etmelidir. CHP genel başkanı demokrasi ortak paydasında buluşulan TBMM'deki diğer partilerle de TBMM'den çekilme yolunda aynı irade sergileneceğini özellikle YSK kararı beklenilmeden kararlılıkla ifade etmelidir.

Tüm bunlar nedeniyle AKP’nin, İçişleri Bakanlığı, Adalet Bakanlığı, yaratılan soruşturmalar ve YSK üzerinden hazırlamış olduğu İstanbul seçimlerini iptal planı yaşam alanı bulamamalıdır. (CUMHURİYET)

WWW.NETTURK.COM.TR