PARA'ANALİZ - İnsanın hayatının son döneminde yaptıkları, çoğu kez ya bir huzurun ya da bir karmaşanın ürünüdür. İnan Kıraç gibi bir isim, 87 yıllık hayat deneyiminin ardından mahkeme salonlarında akıl sağlığı tartışılırken bulunuyorsa, burada sorulması gereken sorular sadece hukuki değil, aynı zamanda toplumsal.
Bir çocuğun, babasını akıl sağlığı yönünden mahkemeye taşıması, hüzün ve trajedi doğrulayan bir tablo. Ancak İpek Kıraç'ın çıkışı, bir miras meselesinden öte, derin bir sorgulamanın işareti.
BABA-KIZ KARŞILAŞMASI: AKIL İLE MALIN ÇATIŞMASI
Bir evlat, babasının akıl sağlığından şüphe duyuyorsa, burada mesele sadece hukuki değil, insani bir dramın özündedir. Peki ya İnan Kıraç neden 75 yaşındaki Emine Alangoya ile nikah masasına oturdu? Bu sorunun ardında, "akıl sağlığı raporu" gibi soğuk kelimelerin ötesinde, iradenin ve karşılıklı güvenin tartışması var.
Mahkeme, jet bir karar alarak İnan Kıraç'ı Adli Tıp Kurumu'na sevk etti. Bu karar, aklın mekaniğinin yargılandığı bir tabloyu çizerken, toplumun da bu meseleyi seyirlik bir oyun gibi izlediğini gösteriyor. Bu sürecin sonunda verilecek karar ise sadece bir evliliğin devamını ya da iptalini belirlemeyecek. Aynı zamanda, yaşlılığın irade ile olan savaşına ışık tutacak.
AKIL SAĞLIĞI RAPORLARINA GÜVENİR MİYİZ?
Adli Tıp’ta çıkacak muhtemel bir rapor, sadece İnan Kıraç'ın geleceğini değil, özülerimizi de sorgulatacak. Toplumun, özellikle medyanın bu olaydaki rolü ise sorgulanmayı hak ediyor. 87 yaşındaki bir bireyin, "akıl sağlığının yerinde olduğu" raporunun ardında yatan çıkar ilmeklerini fark etmek zorundayız. Bu sadece Kıraç'ın değil, sisteme duyulan şüphelerin bir aynası.
MAL VARLIĞININ ÜZERİNDE YİNE İNSAN
Emine Alangoya’nın ikinci imza yetkilisi olarak atanması, bu evliliğin öncesinden planlanmış bir strateji olduğu izlenimi veriyor. "Aile" kavramı, mal varlığının üzerinde ne kadar durabilir? Bu sorunun yanıtı, sadece Kıraç ailesinin değil, hepimizin toplumsal algılarında saklı.
TOPLUMUN SORGULAMADIĞI BÜYÜK OYUNLAR
İnan Kıraç'ın dördüncü evliliği, kendi kararı mıydı? Yoksa iradenin, baskının ya da manipülasyonun bir ürünü mü? Bu olay bize bir kez daha hatırlatıyor: Toplum olarak yüzeyde kalıyoruz. İnsan hayatının derinliklerine inmeden, "kim haklı" sorusundan çok "kim kazandı" sorusuna odaklanıyoruz.
İnan Kıraç olayı, bir bireyin akıl sağlığının ötesinde, toplumun akıl sağlığının da sorgulanmasıdır. Medya, aile, hukuk ve birey arasındaki çelişiklerin gölgesinde, asıl soru şu: Akıl ve irade, yaşın ve zenginliğin ötesinde korunabilir mi?