ARAS MOREN

Türkiye’nin en büyük holdinginin patronu kim?

Özel sektör mü? Sermaye piyasası mı? Kapitalizm mi? Hayır. Patron devlet.

Ama öyle klasik bir devlet değil. Bir eli kayyumda, diğer eli mahkemede, bir gözü medyada, öbür gözü billboardda. Bir koluyla enerji üretiyor, öteki koluyla hamburger satıyor. Hem altın madenlerinin sahibi, hem dönercinin patronu.

Ve işte o patron, 770 şirketin koltuğuna oturmuş durumda. Yıllık cirosu 100 milyar TL. Çalışan sayısı 40 bin.

Ama bir CEO yok. Bir genel müdür yok. Bir vizyon belgesi yok. Kayyum var. Kayyumlar var. Kayyumcuklar var.

Ve onların üstünde, “bir” var.

*  *  *

BİR DEVLETİN İKİNCİ EKONOMİSİ

Bu tabloyu açıklamak için yeni bir terim lazım: Devletin ikinci ekonomisi.

Çünkü bu, devlet bütçesinden ayrı; ama yine devletin kontrolünde bir ekonomi. Maliye Bakanlığı’na bağlı değil, ama Cumhurbaşkanlığı’na bağlı. Kamu ihale yasasına uymuyor, ama kamu varlığı. Özel şirket görünümünde, ama devletin eli orada.

Ve liste uzayıp gidiyor:
Enerji santralleri.
Mobilya devleri.
Sağlık zincirleri.
Kripto şirketleri.
Medya organları.
Billboardlar.

Ne ararsan var. Bir tek bağımsız yönetim yok.

*  *  *

KİMİN ELİ KİMİN CEBİNDE?

Tasarruf Mevduatı Sigorta Fonu (TMSF)… Adı bile ironik. Çünkü tasarrufları sigorta etmek için kuruldu. Ama şimdi tasarruf sahiplerinden çok, tasfiye edilen şirketlerin sigortacısı gibi.

Peki bu 770 şirket nasıl oraya geldi?

Bir kısmı 15 Temmuz sonrası. “FETÖ’nün finans ayağı” diyerek.
Bir kısmı “kara para aklama” diyerek.
Bir kısmı “ihale yolsuzluğu” diyerek.
Bir kısmı “çıkar amaçlı örgüt” diyerek.

Ve sonra: kayyum atandı.

Ama bu kayyumlar öyle rastgele kişiler değil. İktidara yakın. Partiye yakın. Yandaş basına yakın. “Aileye” yakın.

Yönetim kurullarına atanan isimler, partiden istifa edip gelen eski vekiller, AKP teşkilatlarından tanıdık yüzler.

Ve soralım: Kim kazanıyor? Kim kaybediyor?

*  *  *

İŞ DÜNYASININ YENİ KURALI: KAYYUM EKONOMİSİ

Ekonomide artık bir “kayyum ekonomisi” var.

Bir gün bir mahkeme kararı. Ertesi gün TMSF devrede. Üçüncü gün şirket kayyum yönetiminde. Dördüncü gün satış listesinde.

Ve her satışta, her yönetimde, iktidara yakın bir başka isim.

Mobilya devleri.
Enerji üreticileri.
Sağlık zincirleri.
Billboard şirketleri.
Kripto finans aktörleri.

Hepsi aynı şemsiye altında: TMSF’nin kayyum holdingi.

Ama soralım: Devlet neden bu kadar çok sektörde birden patron olmak ister? Yatırım yapmak mı? Hizmet sunmak mı? Yoksa kontrol etmek mi?

*  *  *

SERMAYE TRANSFERİ Mİ, MİLLİLEŞME Mİ?

İktidar diyor ki: “Milli ekonomi kuruyoruz.”

Muhalefet diyor ki: “Servet transferi yapıyorsunuz.”

Bir yanda “FETÖ’den temizlenen” şirketler.
Bir yanda “suç gelirlerinden arındırılan” işletmeler.
Öte yanda “kamulaştırılmış” medya organları.

Ama bir gerçek var:
Bu şirketlerin yönetim kurullarında hep iktidara yakın isimler.
Bu şirketlerin ihalelerinde hep tanıdık yüzler.
Bu şirketlerin satışlarında hep bilindik alıcılar.

Ve hepsinin sonunda “sermaye birikimi” denen o şey, başka ellere doğru kayıyor.

*  *  *

DEVLETİN REKLAM PATRONU OLMASI

Belki de en stratejik adım: reklam şirketlerine el koymak.

Billboardlar. Dijital panolar. Açık hava reklam alanları.

Seçim öncesi kontrol.
Seçim zamanı propaganda.
Seçim sonrası teşekkür mesajları.

Bütün o ışıklı tabelalar, şimdi TMSF kayyumlarının imzasında. Bir seçimde kimin ilan vereceğine karar veren, bir reklam kampanyasında kimin afişinin asılacağına karar veren devlet.

Ve bu, yalnızca ekonomi değil; siyasetin de reklam alanlarını kontrol etmek.

*  *  *

ALTIN MADENİNDEN DÖNERCİYE

Türkiye'yi yeniden inşa etmeye geliyormuş! Türkiye'yi yeniden inşa etmeye geliyormuş!

Liste öyle uzun ki:
Altın madeni.
Enerji santrali.
Hamburger zinciri.
Mobilya fabrikası.
Özel hastane.
Kozmetik merkezi.
Medya kanalı.
Reklam şirketi.
Kripto platformu.

Bir devlet düşünün, dönerciden altın rafinerisine kadar her şeyin patronu.

Ve bu patronun adı: TMSF.

Ama onun arkasında, o kayyumların arkasında, o kayyumların atandığı yerin arkasında bir başka patron var.

*  *  *

SİYASETİN EKONOMİYLE EVLİLİĞİ

Aslında yaşanan, ekonominin siyasallaşmasından öte, siyasetle ekonominin nikah kıyması.

Bağımsız sermaye mi? Özel sektör mü? Serbest piyasa mı?

Hepsi hikaye.

Çünkü artık “patron”, bir siyasi mekanizma.
Ve her el koymada, her kayyum atamada, her satışta bir siyasi hamle.

Ekonomi artık yalnızca ekonomi değil.
Ekonomi, siyasetin alanı.

Ve bir sonraki büyük soru: bu tablo nerede duracak?

Devlet daha kaç sektöre el koyacak?
Kaç şirket daha “milli” olacak?
Ve bu “milli” ekonomi, gerçekten milletin mi, yoksa iktidarın mı olacak?

*  *  *

SONUÇ: 770 ŞİRKETLİ PATRON

Türkiye’nin en büyük şirketi artık devletin kayyum holdingi.

770 şirket.
100 milyar TL ciro.
40 bin çalışan.

Ve hepsi bir elde.

Bir günde mi oldu? Hayır.
Planlandı mı? Belki.
Kimin yararına? İşte orası en büyük soru.

Çünkü bir patron var, ama birden çok ortak var.

Ekonominin bu “yeni normalinde” kimin zenginleştiği, kimin yoksullaştığı, kimin rekabetten dışlandığı, kimin siyasi güce bağlandığı, her şey bir kayyum raporunda yazıyor.

Ama o rapor halka açık değil.

Ve Türkiye, bir kayyum ekonomisinden, bir kayyum cumhuriyetine doğru yürüyor mu, yoksa gerçekten “milli ekonomiye” mi?

Karar sizin.

www.netturk.com.tr