NET TÜRK TV

ANALİZ'HABER - Edebiyat dünyasında her romanıyla yeni kapılar açan Irmak Zileli, son romanı “Şimdi Buradaydı” ile okuru bir kez daha insan ruhunun derin, karanlık ve karmaşık dehlizlerine davet ediyor. Zileli, Gazete Pencere’den Eda Köprü Yılmayan’a verdiği röportajda yazarlık serüveninden bilinç akışı tekniğine, kötülüğün kaynaklarına dair düşüncelerinden bireysel ve toplumsal travmaların edebiyata yansımasına kadar pek çok meseleye ışık tuttu. Röportaj, sadece bir kitabın değil, bir yazarın iç dünyasının, düşünce yapısının ve edebi arayışlarının haritası niteliğinde.

YAZMAK, ÖNCELİKLE KENDİM İÇİN!  

Irmak Zileli, yazarlığı bir macera, bir keşif süreci olarak görüyor. Yazmak onun için yalnızca hikâye anlatmak değil, anlamaya çalışmak, derinleşmek, kazmak ve yeni ifade biçimleri aramak. Röportajda şu sözleri dile getiriyor:

#Savcı: Her Ceset Konuşur #Savcı: Her Ceset Konuşur

“Yazmanın öncelikle bana haz vermesi gerekir. Önce kendim için yazıyorum. O eylemin kendisinden zevk alıyorum. Keşfettirdiklerinden, kazı yapmaktan, derinleşmekten, yeni söyleme biçimlerini aramaktan… Anlatmaktan çok anlamanın yollarını arıyorum.”

Bu yaklaşımı, romanlarının yapısal dokusuna da yansıyor. Şimdi Buradaydı da bu yolculuğun son durağı. Okuru bir hikâyenin dış gözlemcisi olmaktan çıkarıp karakterlerin iç dünyasına sokan roman, bilinç akışı tekniğiyle yazılmış bir metin. Böylece okur, karakterlerin zihninden geçenlerle yüzleşiyor, bir tanık olmaktan çok deneyimin içinden geçen biri haline geliyor.

KÖTÜLÜĞÜN KAYNAKLARINA DALDIM 

Zileli’nin yazarlık süreci uzun ve disiplinler arası bir araştırmaya dayanıyor. Röportajda, her romanına hazırlanırken yaklaşık 2-2,5 yıl süren bir okuma dönemi geçirdiğini anlatıyor. Felsefe, psikoloji, sosyoloji gibi alanlardan beslenen yazar, bu süreçte kötülüğün hem bireysel hem toplumsal kaynaklarını anlamaya çalışmış.

Okuduğu eserler arasında Rene Girard’ın Şiddet ve Kutsal’ı, Byung-Chul Han’ın Şiddetin Topolojisi, Arno Gruen’in Normalin Deliliği, Otto F. Kernberg’in Sapıklıklarda ve Kişilik Bozukluklarında Saldırganlık kitabı ve Elda Abrevaya’nın Deliliğin Tutkusu/Tutkunun Deliliği öne çıkıyor. Zileli, ayrıca Darian Leader’ın Delilik Nedir? kitabıyla da norm ve delilik kavramları üzerine düşündüğünü belirtiyor.

Bu yoğun okuma süreci, romanın karakterlerini psikanalitik açıdan derinleştirmesine, onları yalnızca birer kurgu figürü değil, ruhsal katmanları olan insanlar olarak inşa etmesine olanak tanıyor. Röportajda şunları söylüyor:

“Bir seans odasında geçecek olan bir roman yazıyorsam, terapist ile danışanı arasındaki ilişkiye çok daha yakından bakmam gerektiği düşüncesiyle psikanalizin aktarım ve karşı aktarım kavramları konusunda beni besleyecek kitaplar okumam gerekti.”

Bu satırlardan, Zileli’nin romanını yalnızca bir kurmaca eser değil, aynı zamanda insan ruhunun karanlık köşelerini araştıran bir psikanaliz metni gibi gördüğü anlaşılıyor.

BİLİNÇ AKIŞI: OLAYLAR DEĞİL İÇİNDEKİ İNSAN 

Romanın biçimsel temel taşlarından biri olan bilinç akışı tekniği, Zileli için yalnızca bir anlatım biçimi değil, aynı zamanda bir gerçeklik anlayışı. Röportajda, bilinç akışı tekniğinin “gerçekliğin ancak bireyin bilincini, öznelliğini metne yansıtarak temsil edilebileceğini” savunan bir anlayışın ürünü olduğunu söylüyor.

“Aslolan olaylar değildir, o olayların içindeki insandır. O insanın bilincinden geçenler, algıları, ruhsal dünyası, zihninin ritmi, seçtiği kelimeler, çağrışımları… Yani aslında nesnellik yoktur.”

Bu teknik, okuru bir tanık değil, olayların içinden geçen, deneyimlerin akışında yol alan bir özne haline getiriyor. Virginia Woolf, James Joyce, William Faulkner gibi yazarların öncülüğünde edebiyata kazandırılan bilinç akışı, Zileli’nin ellerinde her karakter için yeniden şekilleniyor. Çünkü her karakterin bilinci biricik ve metnin sesi o biriciklikten doğuyor.

“Okur bir dinleyici konumunda olmaktan çok, karakterin zihninden geçenlere, bilincin akışına, ritmine, sesine maruz kalıyor. Bırakın tanık olmayı, karakterle birlikte yaşıyormuş gibi.”

KURMACA BİR OYUN ALANI 

Zileli, kurmacayı bir oyun alanı olarak görüyor. Yazar, karakter ve okur arasında kurulan bu oyunda herkesin farklı bir rolü var. Yazar yazarken, okur da okurken karakterin yerine geçiyor. Bu oyun, metnin tiyatro ve sinema gibi sahne sanatlarına da uyarlanabilir bir yapıda olmasını sağlıyor. Çünkü okur, kelimeler ve cümlelerle değil, karakterin yaşadıklarının sahnelendiği bir mekâna adım atıyor.

Bu bakış, Zileli’nin edebi arayışlarının da merkezinde. Röportajda, her metinde yeni anlatım biçimleri aradığını, tekrarların kendisine zevk vermediğini, yazının kendisinin bir keşif süreci olduğunu belirtiyor.

“Mesele bulmak değil, aramaktır. O arayış esnasında bulunan başka şeylerdir. İnsana dair keşiflerdir.”

ERİL TAHAKKÜM: ANNE VE BABASIZLIK 

Romanın temalarından biri de anne tahakkümü ve eril şiddetin yalnızca erkek figürlerden değil, annelerden de gelebileceği fikri. Patriarkal sistemin kadınları da etkisi altına aldığını vurgulayan Zileli, “erillik sadece erkeğe mahsus değildir” diyor.

Anne karakterlerin davranışlarının, kendi bastırılmış travmalarından, toplumun ve kültürün dayattığı rollerden kaynaklandığını anlatan yazar, bu durumun bireyin özgürleşmesini engelleyen bir şiddet biçimine dönüştüğünü ifade ediyor. Röportajda şu tespitleri yapıyor:

“Toplum, şiddet uygulayanlar ile buna maruz kalanların kesin ve net sınırlarla ayrıştığı bir arena değil. Şiddete maruz kalanın yarın şiddetin failine dönüşmesi pekâlâ mümkün, eğer deneyimine gözünü dikip bakmaz ve dönüştürmezse.”

HANİ BANA: DIŞLANMIŞLIĞIN ÇIĞLIĞI 

Romanın sonunda yer alan “hani bana” ifadesi, Zileli’nin çocukluğundan bugüne taşıdığı bir anlam dünyasına kapı aralıyor. Çocuk oyunlarından hatırladığımız bu ifade, dışlanmışlığın, ötekiliğin, kolektif bir emeğin dışında bırakılanın çığlığı.

“Hani bana, haksızlığa uğrayan birinin çığlığıdır. O, eylemin parçası olamayan, dışarıda bırakılan, gözetilmeyen, ihmal edilen.”

Zileli, bu ifadenin toplumda hep dışarıda kalan birinin varlığını hatırlatan bir metafor olduğunu söylüyor. “Oyun, bunu ifade etmenin, sağaltmanın ve kabullenmenin bir aracıdır,” diyerek bu dışlanmışlığın aynı zamanda bir dayanışma ve farkındalık imkânı sunduğunu ekliyor.


BİR YAZARIN İÇ DÜNYASINA YOLCULUK 

Irmak Zileli, Şimdi Buradaydı romanıyla yalnızca bir hikâye anlatmıyor; insan ruhunun karanlık taraflarına, kötülüğe, travmalara, ötekiliğe ve şiddete dair derin bir sorgulama gerçekleştiriyor. Yazarlığı, anlam arayışı ve edebi keşif süreciyle örülmüş bir yolculuk. Röportajın sonunda bıraktığı izlenim, şu cümlede özetleniyor:

“Anlatmaktan çok anlamanın peşindeyim.”

Ve belki de Irmak Zileli’nin edebiyat serüvenindeki en güçlü mesaj, tam da bu cümlenin içindeki yolculukta saklı.

IRMAK ZİLELİ’NİN TÜM ESERLERİ

🎯 EŞİK (2011)
Irmak Zileli’nin ilk romanı. Geçmişle yüzleşme, aile sırları ve bireysel hesaplaşmaların iç içe geçtiği bir hikâye. Türkiye’nin yakın tarihine de incelikli göndermeler barındırıyor.

🎯 GÖZLERİNİN ARDINDA (2014)
Kadınlık halleri, aşka ve özgürlüğe dair sorular, kadın bedeni ve kimliği üzerine derinlikli bir roman. Toplumsal normların baskısı altında bireyin içsel yolculuğunu anlatıyor.

🎯 ARKADAŞIM İÇİN (2016)
Kadınlar arasındaki dostluğa, sadakate, ihanet ve dayanışmaya odaklanan bir roman. İki kadının geçmişi ve şimdiki zamanı arasında gidip gelen hikâye, arkadaşlığın kırılgan doğasına ışık tutuyor.

🎯 BENDE ÖLEN SENSİN (2018)
Aile içi iktidar ilişkileri, ebeveynlik, çocukluk travmaları ve nesiller arası aktarılan yükler üzerine bir roman. Anlatımında iç monolog ve bilinç akışı tekniklerinin öne çıktığı eser, bireysel belleğin karanlık köşelerini araştırıyor.

🎯 ŞİMDİ BURADAYDI (2023)
Zileli’nin son romanı. İnsan ruhunun karanlık yanları, kötülüğün bireysel ve toplumsal kaynakları, delilik, norm ve öteki olma halleri üzerine kurulu. Bilinç akışı tekniğiyle yazılan eser, okuru bir tanık değil, deneyimin içinden geçen bir özne haline getiriyor.

YAZARA ANALİTİK BİR BAKIŞ

🎯 EDEBİYATTA “ANLAM ARAYIŞI”
Irmak Zileli, çağdaş Türk edebiyatında bireysel ve toplumsal belleği, kimlik, öteki olma, aile içi iktidar ve şiddet gibi meseleleri derinlemesine işleyen bir yazar. Onun edebiyatı, anlatmaktan çok “anlamaya” yönelen bir yolculuk.

🎯 BİLİNÇ AKIŞI VE İÇ MONOLOG TEKNİKLERİNİN USTASI
Zileli’nin romanları, Virginia Woolf ve James Joyce geleneğinde biçimsel bir cesareti yansıtıyor. Olaylardan çok karakterlerin iç dünyasına, zihinsel ritimlerine, çağrışımlarına odaklanıyor. Okuru pasif bir tanık olmaktan çıkarıp deneyimin içine dahil eden bir anlatım tarzı kuruyor.

🎯 KURMACAYI BİR “OYUN ALANI” OLARAK GÖRÜYOR
Eserlerinde yazar- karakter-okur ilişkisini bir “oyun” olarak tanımlayan Zileli, metinle okur arasında yaratıcı bir etkileşim alanı kuruyor. Bu yaklaşım, romanlarını tiyatro ve sinema gibi sahne sanatlarına da uyarlanabilir kılıyor.

🎯 TOPLUMSAL VE PSİKANALİTİK KATMANLAR
Irmak Zileli, sadece bireyin iç dünyasını değil, o iç dünyayı kuşatan toplumsal ve kültürel bağlamları da derinlemesine inceliyor. Her romanı, psikanaliz, sosyoloji ve felsefeden beslenen çok katmanlı bir metin. Bu çok disiplinli bakış, onu edebiyatımızda hem biçimsel hem tematik açıdan özgün bir yere yerleştiriyor.

BİR ROMAN: ŞİMDİ BURADAYDI

🎯 İNSAN RUHUNUN KARANLIK YANINA YOLCULUK
Irmak Zileli’nin “Şimdi Buradaydı” romanı, bir seans odasında geçiyor. Romanın ana karakteri, terapi sürecinde kendi bilinçaltına, çocukluk travmalarına, bastırılmış anılarına ve karanlık dürtülerine doğru bir yolculuğa çıkıyor. Roman, okuru terapist ve danışanın ilişkisine tanık etmekle kalmıyor; aynı zamanda bu ilişkinin içinde bir özne haline getiriyor.

🎯 BİLİNÇ AKIŞI TEKNİĞİYLE ANLATIM
Zileli, romanı bilinç akışı tekniğiyle kurgulayarak okuru karakterlerin zihinsel dalgalanmalarına, çağrışımlarına ve iç monologlarına ortak ediyor. Okur, anlatının dışından değil, içeriden bakan bir göz haline geliyor. Gerçeklik, karakterlerin algıları üzerinden çok katmanlı bir yapıda sunuluyor.

🎯 KÖTÜLÜĞÜN, TRAVMANIN VE ŞİDDETİN İZİNDE
Roman, kötülüğün bireysel ve toplumsal kökenlerine odaklanıyor. Anne-baba ilişkileri, patriarkal kültürün birey üzerindeki baskısı, travmaların kuşaktan kuşağa aktarımı ve bireyin içindeki şiddet potansiyeli eserin ana meseleleri arasında. Zileli, toplumsal kötülük ve bireysel bozulma arasındaki sınırları bulanıklaştırıyor.

🎯 ÖTEKİ OLMA VE DIŞLANMA TEMASI
Kitabın sonunda yer alan “hani bana” ifadesi, romanın ana metaforu. Dışlanmış, göz ardı edilmiş, görünmez kılınmış bireylerin çığlığını simgeliyor. “Şimdi Buradaydı”, bir öteki olma hikâyesi olduğu kadar, insanın kendini ve başkasını anlamaya çalışmasının da romanı.

www.netturk.com.tr