OKU'YORUM - Türkiye’nin 2000-2023 yılları arasındaki ekonomik performansı, gelişmekte olan ülkeler (GOÜ) ile kıyaslandığında çarpıcı gerçekleri gözler önüne seriyor. Mahfi Eğilmez, kişisel blogunda yayınladığı analizde, Türkiye’nin ekonomik büyüme, enflasyon, cari denge ve dış borçlar gibi temel göstergeler açısından neden başarısız olduğunu ve kaybedilen fırsatları ortaya koyuyor.
DALGALI BİR BÜYÜME HİKÂYESİ
2000-2023 yılları arasında Türkiye’nin ekonomik büyüme oranı yüzde 5,1 olarak gerçekleşti. Bu oran, gelişmekte olan ülkelerin büyüme ortalamasıyla aynı seviyede. Ancak bu rakamın arkasındaki istikrarsızlık dikkate değer.
Türkiye ekonomisi, bu dönemde 2001 krizi, 2008 küresel mali krizi ve 2020 pandemi şokları gibi dış faktörlerle sarsıldı. Ancak bu krizlerden daha büyük etki, ekonomi yönetimindeki tutarsızlıklardan kaynaklandı. Mahfi Eğilmez, büyüme grafiğinin sert dalgalanmalarla dolu olmasının, ekonomi politikalarındaki bilim dışı uygulamalardan kaynaklandığını vurguluyor.
Türkiye’nin büyüme performansı neden istikrarsızdı?
> Kısa vadeli politik hedeflere göre sıkça değişen ekonomi politikaları
> Siyasi müdahalelerin ekonomi yönetimindeki etkisi
> Dış borca dayalı büyüme modeli
Eğilmez, bu istikrarsızlıkların Türkiye’yi kalıcı bir büyüme patikasına oturtamadığını, yalnızca büyüme rakamlarını yakalayan, ancak bu büyümeyi sürdürülebilir kılmaktan uzak bir ekonomi ortaya çıkardığını belirtiyor.
ENFLASYON: DÜŞEN AMA YENİDEN YÜKSELEN SORUN
Yüzyılın başında Türkiye, üç haneli enflasyon oranlarıyla mücadele eden bir ülkeydi. 2000’lerin ortalarına gelindiğinde, tek haneli enflasyon oranları yakalanmış, hatta uzun bir süre korunmuştu. Ancak bu başarı, 2016 sonrası yerini yeniden çift haneli enflasyon dönemine bıraktı.
Eğilmez’e göre, bu süreçte Türkiye’nin enflasyon ortalaması yüzde 20,3 olarak gerçekleşti. Bu oran, GOÜ ortalamasının üç katı.
Türkiye’nin enflasyon grafiği incelendiğinde şu sonuçlar dikkat çekiyor:
2000 - 2004: Yüksek enflasyondan tek haneye hızlı düşüş.
2004 - 2016: Enflasyonun GOÜ ortalamasıyla paralel seyrettiği dönem.
2016 sonrası: Enflasyonun tekrar yükseldiği ve kontrolden çıktığı süreç.
Mahfi Eğilmez, bu durumu seçim öncesi uygulanan genişlemeci politikaların etkisine bağlıyor. Seçim dönemlerinde ekonomik büyümeyi artırmak adına uygulanan genişlemeci politikalar, enflasyonu körükledi ve uzun vadede denetimi zorlaştırdı. Eğilmez’in yorumu net: “Bu grafik, siyasetin ekonomi yönetimine müdahalesinin, bilimden uzaklaşmanın bir ülkeye neye mal olabileceğinin en somut örneğidir.”
CARİ DENGE: KRONİK AÇIK EKONOMİSİ
Türkiye’nin ekonomik modeli, kronik cari açık sorununu çözmekten uzak kaldı. GOÜ’lerin çoğu cari fazla verirken, Türkiye’nin ortalama cari açığı, GSYH’nin yüzde 3,4’ü seviyesinde gerçekleşti.
Bu durumun temel nedenleri:
Yetersiz tasarruf oranları: Türkiye, yatırımlarını finanse edecek yeterli iç tasarruflara sahip değil.
İthalata dayalı üretim modeli: Türkiye, üretim süreçlerinde hammadde, ara malı ve yatırım malları açısından ithalata bağımlı.
Mahfi Eğilmez’in analizine göre, Türkiye’nin büyüme oranı yüzde 5,1’le GOÜ ortalamasını yakaladı. Ancak bu büyümeyi yüzde 3,4’lük cari açıkla sağladı. Aynı dönemde GOÜ, yüzde 5,1 büyüme oranını yüzde 1,4’lük cari fazla ile gerçekleştirdi. Bu fark, Türkiye’nin üretim modelinin sürdürülemezliğini açıkça ortaya koyuyor.
DIŞ BORÇ: KATLANAN YÜK
Türkiye, 24 yıllık süreçte dış borç yükü açısından da olumsuz bir tablo çizdi.
2000-2023 döneminde Türkiye’nin dış borç stoku, GSYH’nin yüzde 45,8’i oranında gerçekleşti. Bu oran, GOÜ ortalamasının (yüzde 29,9) oldukça üzerinde.
Dış borç yükü, 2005 yılında en düşük seviyesine (yüzde 34,8) gerilerken, 2020’de zirve yaptı ve yüzde 60’a yaklaştı. GOÜ’ler ise bu süreçte nispeten daha istikrarlı bir borç profiline sahipti.
Eğilmez, dış borç yükünün artmasını, kısa vadeli çözümlerle büyüme hedefleyen ekonomi politikalarının bir sonucu olarak değerlendiriyor.
SONUÇ: KAYIP BİR ÇEYREK
Mahfi Eğilmez’in analizine göre, Türkiye’nin 21. yüzyılın ilk çeyreğindeki ekonomik performansı, sürdürülebilir büyüme ve istikrar açısından başarısızlık örneği. GOÜ’ler karşısında enflasyon, cari açık ve dış borç gibi kritik göstergelerde geride kalan Türkiye, büyüme oranında ise yalnızca istikrarı yakalayamadı.
Bu tablo, ekonomi yönetiminin kısa vadeli siyasi hedefler doğrultusunda bilimsellikten uzaklaştığını gösteriyor. Eğilmez, 24 yıllık bu süreci değerlendirirken “Türkiye, ekonomiyi yönetme anlayışını değiştirmediği sürece, bu tür başarısızlıklar kader olmaya devam edecek” uyarısında bulunuyor.
YENİ BİR MODEL İHTİYACI
Eğilmez, 21. yüzyılın ikinci çeyreğine girerken Türkiye’nin ekonomi politikalarında köklü bir değişime gitmesi gerektiğini vurguluyor:
Hukukun üstünlüğü: Ekonomi yönetimi, hukukun üstünlüğüne dayalı bir yapıyla desteklenmeli.
Güçler ayrılığı: Demokratik kurumlar, ekonomik politikaların sürdürülebilirliği için güçler ayrılığı prensibine dayalı çalışmalı.
Bilime dayalı ekonomi: Ekonomik kararlar, bilime ve uzun vadeli planlamaya dayanmalı.
Siyasetin teknik alanlardan çekilmesi: Seçim odaklı ekonomik politikaların yerini, teknik bilgiye dayalı bağımsız bir yapı almalı.
Türkiye’nin, kayıp bir çeyrek yüzyıldan ders alarak yüzyılın ikinci çeyreğine güçlü bir başlangıç yapması artık bir tercih değil, bir zorunluluk.
Mahfi Eğilmez’in çağrısı açık: “Eski hataları tekrar eden ekonomi modelleriyle, 21. yüzyılda başarı elde edilemez.”
Mahfi Eğilmez, bu görüşlerini kişisel blogu (www.mahfiegilmez.com) yayınladığı yazıda açıkladı.